6LcMAE4pAAAAAM0l3265Eq2EEEkieR-0Sb4xF0Q5

Anti-Apartheid

Anti-Apartheid

İnsanoğlu, içsel bir ihtiyaç olarak, çoğu zaman sıkıntı veya sorunlarını başkalarına anlatarak veyahutta anlatmadan anlaşılmak ister. Anlaşılmak, insanoğlunun, fıtrâtı gereği tabî bir ihtiyacı olduğu gibi aynı zamanda motivasyon kaynağıdır. Şüphesiz ki, bir duyguyu, bir olguyu en iyi anlayabilmenin yolu, o duyguyu, o olguyu geçmişte tecrübe etmek ve onu hayatının derinliklerinde hissetmektedir. 

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, “Gazze'deki Filistin halkına soykırım yaptığı” gerekçesiyle açtığı dava Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda gerçekleşti ve İsrail’in aleyhine sonuçlandı. Dünya gündemine oturan davada, davayı açan ülkenin bir İslam ülkesi değil de nüfusunun çoğunluğunun Hristiyan olduğu, Filistinden kilometrelerce uzaktaki Güney Afrika’nın olması ise olayı takip eden ve Güney Afrika’nın “Filistin” hassasiyetini tam manasıyla bilmeyen kimseler için bu durum oldukça şaşırtıcıydı. Güney Afrika’nın tarihine baktığımız zaman, bu durumun şaşırtıcı değil, gayet “olağan” olduğu rahatlıkla görebiliyoruz. 

Tüm bu yaşanan gelişmeleri "anlaşılmak" kavramı içerisinde ele aldığımızda, Güney Afrika'nın Apartheid rejimi zamanında yaşadıkları acılar, Filistin meselesine neden bu kadar sahip çıktıklarını gösteren en güzel örneklerden birisidir. 

Tarihler 1948’i gösterdiğinde, Ortadoğu’nun göbeğinde, üç kutsal mabedden biri olan Mescid-i Aksa’nın yakınlarında “İsrail Devleti” kurulurken, coğrafi keşiflerle birlikte önemi iyiden iyiye artan, sömürgeci devletlerin ilgi odağı haline gelen ve ülkenin yer altı zenginliklerinin keşfedilmesiyle birlikte çok farklı bir statüye bürünen Afrika kıtasının en alt kısmında yer alan Güney Afrika’da ise Afrikansça “ayrılık” anlamına gelen “Apartheid” rejimi kurulacaktı. 1948'de, İsrail'in bağımsızlık ilanından hemen sonra ABD ve İngiltere gibi devletler, İsrail’i resmi olarak tanıyacak ve dokuz gün sonra Güney Afrika Cumhuriyeti de İsrail Devleti'ni resmen tanıyan ülkeler arasına girecekti.

Apartheid rejimi, bugün Hindistan’daki kast sistemimden daha katı ve daha acımasız kurallar getiren bir sistemdi. Apartheid rejiminde insanlar, dört kısma ayrılıyorlardı. Bunlar, Beyazlar, Melezler, Hint Kökenliler ve Siyahlardan ibaretti.

Beyaz Güney Afrikalılar, apartheid rejiminin üstün ırk olarak kabul ettiği grup olarak kabul ediliyordu. Beyazlar, Güney Afrika'nın siyasi, ekonomik ve sosyal hakimiyetini elinde tutuyordu.

Melezler terimi, Güney Afrika'da siyah ve beyaz olmayan ancak siyah veya beyaz olarak kabul edilmeyen etnik grupları ifade etmek için kullanılıyordu. Renkliler, apartheid rejimi altında karmaşık bir sınıflandırma sistemine tabi tutuldular ve bazı haklardan yoksun bırakıldılar.

Hint kökenli Güney Afrikalılar da apartheid rejimi altında ayrı bir kategori olarak kabul edildi. Onlar da siyasi ve sosyal haklarının kısıtlandığı birçok ayrımcılığa maruz kaldılar.

Siyah Güney Afrikalılar ise Apartheid rejimi tarafından en çok ayrımcılığa tabi tutulan gruptu. Siyahiler, siyasi katılımları kısıtlanır, ayrı okullarda eğitim görmek zorunda kalır ve atalarından kalan topraklarına el konulurdu.

Apartheid rejiminde siyahilere karşı yapılan ayrımcı uygulamalar çok çeşitliydi. Siyahiler, oy kullanamıyor, ayrı okullarda eğitim alıyor, ayrı otobüslerle ulaşım sağlıyor ve sağlık hizmetlerinden mahrumdular. Beyazlar daha iyi işlerde çalışırken, siyahlar genellikle düşük ücretlerle ve zorlu koşullarda çalışıyorlardı. Ayrıca siyahilerin evlerine baskınlar yapılıyor, mülkleri ellerinden alınıyordu. Bu tür uygulamalar, apartheid döneminin insan haklarına ve eşitlik ilkesine aykırı olan birçok ayrımcı politika ve uygulama örnekleridir.

Apartheid rejimi altında yaşanan insan hakları ihlalleri ve ırk ayrımcılığı, tarihsel bir utanç noktasıdır. Siyahilere ve beyaz olmayan insanlara yönelik yapılan işkenceler, ayrımcı politikalar ve fiziksel uygulamaların kullanılması, insanların temel haklarından mahrum bırakılması, “modern” dönemde de geçmiş yüzyıllarda devam eden sömürgeci anlayışın devam ettiğinin göstergesidir. 

Gazze'nin İsrail'in sıkı ablukası altında bir açık hava hapishanesine dönüşmesi, bu bölgede yaşayan insanların temel haklarından mahrum kalması, Filistinlilerin Gazze'den çıkamamaları, insani yardımın sınırlı erişilebilirliği ve Gazzeliler’in tüneller aracılığıyla hayatta kalmaya çalışmaları, rastgele sokakta yürüyen bir vatandaşın, tek suçunun “Filistinli” olmasından dolayı sokak ortasında vurulması vb. olaylar Gazze’de yaşayanların Apartheid dönemi Güney Afrika’da siyahilerin yaşadıklarıyla benzerlikler taşımaktadır.

Gazze ve Güney Afrika'daki bu benzerlikler, “modern” dönemde insan hakları ihlallerinin ve ırk ayrımcılığının ciddiyetini gösteren ve 21. yüzyılda “soykırım”ların devam ettiğinin en somut örneklerindendi. Güney Afrika Cumhuriyeti, bundan tam 30 sene önce 1994’te Apartheid rejimine son vererek insan haklarının ihlal edilmediği, ırkçılığın olmadığı, eşitlik ve özgürlüğe dayalı bir Güney Afrika’yı inşa etmeyi başardılar. 

Güney Afrika bunu başardı, Filistin halkı da başaracaktır! 

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ