6LcMAE4pAAAAAM0l3265Eq2EEEkieR-0Sb4xF0Q5

Şehadete Çağrı: Metin Yüksel

Şehadete Çağrı: Metin Yüksel

Sağ sol olaylarının yaşandığı, kutuplaşmaların zirvede olduğu zamanlardı 70’lerin sonları. Herkesin bir grubu ve düşmanının olduğu yıllardı o yıllar… Ocak 1978’de İran’da protestolar başlamış, İran’da yaşanan gelişmeler, Türkiye’deki İslami camianın da ana gündemi haline gelmişti. İslami camia bu kutuplaşma içerisinde diğer ideolojilere karşı İran’da yaşananları destekliyor, kitaplar neşrediliyordu. 

İşte tam bu yıllarda, İstanbul’un Fatih ilçesinde kendilerini ırkçı olarak addeden grup tarafından şehit edildi Metin Yüksel. Arkasından şehadete arzulu metin bir nesil bıraktı. 

Metin Yüksel, 17 Temmuz 1958 yılında Bitlis’te dünyaya geldi. Babası, İslâm dünyasındaki tanınmış İslâm âlimlerinden Mollâ Sadreddin Hocaefendi, annesi ise, doğunun meşhur şeyhlerinden Norşinli Şeyh Masum Efendi’nin kerimesidir.

Ailecek hicret edip İstanbul’a geldiklerinde, Metin dokuz yaşındaydı. Fatih semtine taşınıyorlar ve aynı yıl ilkokuluna kaydoldu. Ardından Gelenbevi Ortaokulu’na devam etti. Ortaokulu devam ederken ikinci sınıftan sonra okulu bırakmak istedi. Babasının bütün ısrarlarına rağmen okulunu bıraktı ve İslâmi ilimler tahsilini başta babası olmak üzere birçok alimden aldı. 

Okulu bırakmasından sonra Metin Yüksel’i hep cihad faaliyetleri içinde yer alıyor. Hemen hemen Türkiye’nin her bölgesine koşar. En baştadır, en öndedir mitinglerde, yürüyüşlerde, İslâm’ı tebliğ için afiş yapıştırmalardan her türlü faaliyete kadar en ön saflarda yer aldı. 

Mahalle çevresinde İslâm Cemiyeti kurmuştu Metin Yüksel, hatta mühür bile yaptırmış, mahalledeki, çevredeki insanları İslâm Cemiyet’ine kaydediyordu. Üye yapıyor, kitap veriyordu. Evinin bir odasını mescid yapmış, tahtadan vaaz kürsüsü, müezzin mahfeli, minber yapmıştı. Mahalledeki çocukları çağırıyor, namaz kılıyor ve mevlüt okunuyor, sonunda da şeker dağıtıyorlardı. Metin Yüksel’in faaliyetleri bunlarla bitmiyordu. Fatih Akıncılar Derneğini kuruyor ve başkanı oluyordu. Bir yerde miting olsa bütün gün çalışıp bunun afişlerini hazırlayıp İstanbul’un afişler ile donatılması işini tertip ediyordu.

Dernekte haftalık seminerler düzenliyor. Bunların yanında bir de “dispanser” açılmıştı. O dönem büyük bir sorun olan hastaların tedavisi için derneğe  doktorlar geliyor, halka iki gün ücretsiz bakıyorlardı. 

Metin Yüksel dünyaya açılmıştı. İran’dan haberler alıyor ve şehid olmasaydı İran’a gidecekti. Hatta “Yaşasın İran Müslümanları’nın Zâlim Şah’a karşı Direnişi” gibi birkaç yazı yazmıştı.

Afişleri kendisi çiziyor, bayrakları kendisi boyuyor ve güzel karikatürler yapıyordu. Yetenekli ve kabiliyetliydi. Karikatürlerini Şevket Eygi’ye ait gazetede neşrediyordu

İslami faaliyetlerinin neticesinde Fatih semti artık komünizm ve diğer izm’lerden kurtarılmış bir bölge gibiydi. Bu da komünistlerin, faşistlerin vb. ideolojilere ait grupların hoşuna gitmiyordu. Çünkü Fatih semti tamamıyla bunlardan temizlenmişti. Sürekli tehdit ediyorlar ve geceleri derneğin kapısına silahlar sıkıp kaçıyorlardı.

26 Ekim 1977 günü, Darüşşafaka Lisesi'nin önünde Metin Yüksel ve 3 arkadaşı sol gruplardan 8 kişinin silahlı saldırısına uğrar. Metin Yüksel ikisi midesine, biri de dizine olmak üzere 3 kursun yarası alır. Hemen Vakıf Guraba Hastanesi’ne kaldırılıp tedavisi yapılır. Bu 3 kurşundan 2’si çıkarılır, bir tanesiyse şehit olana kadar vücudunda dolaşmaya devam eder.

Tüm bu yaşanan gelişmeler, Metin Yüksel’i davasına hizmet ettirmekten bir gram alıkoymaz, içindeki şehadet aşkı da her geçen gün daha da alevlenir. Şehadet aşkını sloganlara dönüştürür ve fırsat bulduğu her yerde dile getirir: “Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara”

Metin Yüksel şehid edilmeden önceki son zamanlarında, bir dergi çıkarma fikri vardı. Ekonomik durumu müsait olmadığı için bunu yapamadı. Hatta yayınlamak istediği derginin kapağını bile hazırlamıştı, derginin konusu da belliydi: Şehadet

22 Şubat yani şehadet şerbetini içmeden bir gün önce İzmir’deydi. İzmir’e gitmesinin asıl nedeni de Mehdi Pur, İran konsolosluğunda bir toplantı düzenlemiş, İran’daki gelişmeleri yakinen takip ettiği için Metin’i de çağırmıştı. Akşamında da İstanbul’a döndü. 

Akıncıların devamlı gidip geldikleri Fatih’deki hacılar kahvesi faşistler tarafından taranarak baskın yapılmış, bazı Müslümanlar yaralanmışlardı. Daha sonra kahve çıkışında faşistler tarafından ikinci bir saldırı daha yapılmış, demir çubuklarla Müslümanlar hunharca dövülmüştü. Bunların arasında Metin Yüksel’in ağabeyi Müfit Yüksel’de vardı. Bir gün sonra olaylar çıkacağı belliydi zaten.

Tarihler 23 Şubat 1979’u gösterdiğinde, tüm uyarılara rağmen Metin ve arkadaşları Cuma namazına silahsız gitmişlerdi. Faşistlerden bazıları Metin’i takip etmek için namaz kıldılar. Diğerleri ise sinsice pusularını kurmuştu. Cuma namazının bitmesinden sonra herkes çıkıyordu. Metin namazdan sonra sünnetleri kılar, duasını yapar ve camiden öyle çıkardı. Avluya geldiği sırada “Metin!” diye bir ses işitir ve sol elini uzatarak “Gel Konuşalım“ der demez kendilerine “Müslüman’ım diyen kimseler tarafından zalimlerin kurşunu isabet eder, sol ayağı bükülür ve yere düşer. Gözü dönmüş zalimler yere düşen Metin’i kin ve nefret kusarcasına, hunharca bir eda ile kurşunları saydırıyorlar ve ağzından getirdiği tekbirle dalga geçerek kaçıyorlardı.

Metin Yüksel o anda şehadet şerbetini içmişti. Yaradan’ın huzuruna varmıştı, hastaneye kaldırmışlar ama O çoktan özlemini çektiği şehadete ermişti. Vasiyeti gereği MetinYüksel’in cenazesi yurdun diğer yerlerinden gelen Müslümanların katılımını sağlamak için birkaç gün bekletildi. Metin Yüksel'in hayatını kaybettiği haberini alan on binlerce İstanbullu, Fatih Cami'inin avlusunu hınca hınç doldurdu.

25 Şubat Pazar günü, öğle saatlerinde Fatih Camisine akın akın gelen Müslümanların hüzünlü toplantısına şahit oluyordu herkes, ikindi namazı yaklaşırken tabut omuzlar üzerinde camiye getirildi. Allahû Ekber nidalarıyla karşılandı. İkindi namazında Müslümanlar dışarıda mermerler ve çimenler üzerinde saf bağladılar. Cenaze namazını Mahmud Efendi kıldırdı. Hoca’nın sualine “iyi biliriz” diye haykırırken kardeşleri gözyaşlarını tutamıyorlardı. Elli bin kadar Müslümanın katıldığı cenaze namazından sonra İstanbul-Edirnekapı Necatibey Şehitliğin’de toprağa verildi.

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ