6LcMAE4pAAAAAM0l3265Eq2EEEkieR-0Sb4xF0Q5

Dreyfus Olayı

Dreyfus Olayı

Yahudiler, tarihin en eski milletlerinden biridir. Hz.Yakub’un üçüncü hanımından doğan dördüncü oğlunun adı Yahuda’dır. Bu lakap ona Hz.Yusuf’un kuyuya atılması fikrini ortaya atmış olması sebebiyle verilmiştir. Aynı zamanda ‘İsrail’, Hz.Yakub’un lakabıdır. İsrailoğulları olarak anılan kavim Kur’an-ı Kerim’de çokça zikredilmiştir. Düşmüş oldukları hatalar, zihniyetleri ve bakış açıları bizlere sunulmuştur.

İsrailoğulları, Hz.Musa önderliğinde Mısır’dan ayrılmış ve Sina Dağı’na gelmiştir. Hz.Musa’nın yardımcılarından ve ünlü komutanlarından olan Yeşu’nun öncülüğü ile Filistin’e yerleşmişlerdir. Kendi aralarında da kavgalı olan İsrail kabileleri Hz.Davud’u kral seçerek Filistin’de bir devlet kurmuşlardır. Bu devlet ilerleyen yıllarda İsrailiye Krallığı ve Yahuda Krallığı olmak üzere ikiye ayrılacaktır.

Yahudi tarihi, bir sürgün ve esaret tarihidir. İsrailiye Krallığı Asurlar, Yahuda Krallığı ise Babiller tarafından yıkılarak sürgüne tabi tutulmuşlardır. Perslerin hakimiyeti sonrası bölgeye yerleşmiş, Büyük İskender’in Filistini ele geçirmesi sonrasında Yunan-Makedon egemenliği altında yaşamışlardır. Makedonya Krallığı’nın Helenizm’i empoze etme çalışmaları üzerine ayaklanmış ve  yeni bir Yahudi devleti kurmuşlardır. Bu devlet de Roma İmparatorluğu tarafından yıkılmış ve Yahudiler bir mezalime tabi tutulmuştur. Roma zulmünden kaçan Yahudiler, dünyanın dört bir tarafına dağılmışlardır. Buna diaspora denilmektedir.

Göç ettikleri memleketlerde -özellikle Avrupa’da- ayinleri, davranışları ve yapıları sebebiyle sevilmeyen Yahudiler, ırkçılığa maruz kalmışlardır. Bu karşıtlık ‘antisemitizm’ olarak kavramlandırılmıştır. Antisemitizme tepki olarak siyonizm düşüncesi önem kazanmıştır.

Siyonizm, Yahudiler’in anavatana dönüş ideali güderek sistematik olarak çalışma gerçekleştirdiği milliyetçilik ideolojisidir. Fransız İhtilali’nin getirmiş olduğu milliyetçilik akımının Yahudileri de bu manada etkilediği söylenebilir. 

Siyonizm, Yahudilerin tarihi bilinçlerini şekillendirerek özellikle Arz-ı Mevud yani ‘Vaad Edilmiş Topraklar’ ideali üzerinde durmalarını sağlamış ve bir ideal uğruna birleşmelerini hedeflemiştir. Bu tarihi bilinç ve milliyetçilik çalışması üzerine, dünyanın dört bir tarafına dağılmış olan Yahudiler, aynı hedefe yönlendirilmiştir. ‘Gelecek yıl Kudüs’te’ mottosuyla motivasyon sağlanmıştır.

15.yüzyılda Endülüs’ten İspanyol zulmü sebebiyle kaçan Yahudiler Avrupa’nın dört bir yanına dağılmışlardı. Anti-Semitizm ise Avrupada özellikle 18.yüzyılda kurumsallaşmaya başlamıştı. Aydınlanma devri materyalistleri Yahudilere karşı çıkmakla kalmıyor aynı zamanda din mefhumunu da eleştiriyorlardı. Dini geleneklerini ve millet özelliklerini korumak için mücadele eden Yahudiler, toplum karşıtı/ulusa yabancı olarak görülüyor bu durum antisemitizmin hortlamasını kaçınılmaz kılıyordu.

Yahudiler, ekonomik güçleriyle devletler üzerinde söz sahibi oluyordu. Bruno Bauer 1843 yılında; ‘Viyana’da oturan bir Yahudi, elindeki parayla bütün imparatorluğun kaderini belirlemektedir. Germen devletlerinin en küçüğünde bile hiçbir hakka sahip olmayan Yahudi, bütün Avrupa'nın kaderini ekonomik gücü sayesinde elinde tutuyor.’ diyerek bu görüşünü belirtiyordu.

Karl Marx ise Yahudilerin ellerindeki finansal güç ile bir çekim gücü yarattıkların belirtiyor ve ‘Para, İsrail’in fanatik ilahıdır, ondan büyük tanrısı yoktur. Banknot Yahudi’nin gerçek tanrısıdır.’ diyordu. Marx, kapitalizmi toplumun Yahudileşmesi olarak yorumluyordu. Ona göre kapitalizmle mücadele edebilmek için öncelikle Yahudilerle müsadele edilmesi gerekiyordu. Bu gibi düşünürlerin desteklemeleri neticesinde Yahudi düşmanlığı olarak kavramlanan antisemitizm kurumsallaşıyordu.

Avrupa’da 19.yüzyılda şiddetli bir seviyeye ulaşan antisemitizmin temel nedenlerinden biri de kıtada meydana gelen nüfus artışı idi. Sanayi Devrimi ile nüfus patlaması meydana gelmişti. Sanayileşme ile birlikte büyük şehirler meydana geliyor ve buralar hızla rağbet görüyordu. Kapitali elinde bulunduran Yahudiler de bu şehirlerdeki halkçı/sosyalist kitleler tarafından hedef tahtasına konuluyordu.

Rusya’da yoğun bir Yahudi nüfusu bulunmaktaydı. Çar II.Nikola zayıf bir yapıya sahip olması hasebiyle kurmayları tarafından Yahudi düşmanlığı noktasında dolduruluyordu. 1884 yılında Çar, çıkarmış olduğu bir yasa ile antisemitik faaliyetlere izin vermişti. Bir iddiaya göre ‘Siyon Liderlerin Protokolleri’ bu geniş faaliyet imkanlarından yararlanan Rus antisemitikleri tarafından provokasyon amacı ile kaleme alınmıştı. Siyonistlerin iddialarına göre Rus istihbarat servisleri tarafından Paris’te kaleme alınmıştı.

Protokoller Rusya’yla birlikte ABD ve İngiltere önde olmak üzere birçok ülkede tepkilere sebep olmuştu. Bu yöndeki olayların son halkasını ise Fransa’da yaşanan ‘Dreyfus Olayı’ teşkil etmiştir. Dreyfus Olayı, her ne kadar antisemitik bir anlayışın basit bir tezahürü olarak görülse de Yahudi tarihi bakımından bir kırılma noktası oluşturuyordu. Bu olay sonucunda modern Siyonizm’in lideri olarak görülen Theodor Herzl, durumu farklı açılardan incelemeye başlıyordu. Dreyfus olayı sonrasında antisemitizmi her açıdan incelemeye sevk edilen Herzl, Uluslararası Siyasal Siyonizm’i örgütlemeye başlıyordu. İsrail’in kuruluş süreci bir bakıma Dreyfus Olayı ile başlamış oluyordu.

Dreyfus Olayı, 19.yüzyılın sonlarına doğru Fransa’da yaşanıyordu. Musevi iken Hrıstiyan kültürünü benimsemiş bir ailenin oğlu olan Alfred Dreyfus, Fransız Ordusu’nda kurmay yüzbaşı olarak görev yapmaktaydı. 1892 yılında Fransız Ordusu’nda bulunan tek kurmay Yahudi subay olarak bulunmaktaydı.

1894 yılının sonbaharında bir Fransız subayının, Almanya’nın Paris’te bulunan askeri ataşesine gönderdiği gizli bir belge Fransız istihbaratı tarafından ele geçirildi. Fransız istihbaratı antisemitizm fırtınasının estiği bir dönemde sırf Yahudi olması önyargısı ile bu belgeyi Dreyfus’a mal ederek  onu casuslukla suçladı. Yahudi yüzbaşının yargılanmasına ve 5 Ocak 1895 günü aşağılayıcı bir törenle rütbelerinin sökülmesine karar verildi. Ayrıca Fransız Ginesi’ndeki Şeytan Adası’na sürgüne gönderilmişti. Olaylar sonrasında antisemitik yazar ve gazeteciler, olayı istismar ederek halkı Yahudilere karşı kışkırtıyordu.

Sosyalist lider Jean Jaures, Dreyfus'un idam edilmemesinden duyduğu üzün­tüyü dile getiriyor; La Libre Parole gazetesi de Dreyfus Olayı'nın bütün Yahudile­rin hain olduğunu kanıtladığını ileri sürüyordu.

Belgeyi teslim alan Alman ataşe, olayın Dreyfus’la bir bağı olmadığını açıklamış; Fransız istihbaratı ise el yazısının Dreyfus ile birlikte birçok Fransız subayının yazısına benzediğini belirtmişti. Nitekim Fransız istihbaratı, casusun faaliyetlerine devam ettiğini fark ediyor ve Dreyfus’un boş yere sürgüne gönderildiği düşünülüyordu.

1898 yılında Dreyfus dosyası yeniden açılıyor ve tekrar yargılama yapılıyordu. Yargılama neticesinde mahkeme, toplanan delillerin sahte olduğunu ortaya çıkarıyor ve olayın müsebbibi olarak tutuklanan istihbarat memuru Henry, hücresinde intihar ediyordu. Buna rağmen Dreyfus bir kez daha suçlu bulunuyor ve sağlık sebebiyle ömür boyu yerine 10 yıl hapse mahkum ediliyordu.

Avrupalı liberaller, Dreyfus’un hapse mahkum edilmesine büyük tepki göstermişti. Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı da bu tepkiler ışığında hareket etti ve Alfred Dreyfus’u serbest bıraktı. Dreyfus’un sökülen rütbeleri 1906 yılında iade edilerek törenle yerine takıldı.

Dreyfus’un iade-i itibar yapılması gerçekleşen anti semitizmi ortadan kaldırmayacaktı. ‘Yahudilere ölüm!’ sloganları atılıyor, Yahudilerin işlerinden atılmaları isteniyor; hatta Yahudilerin seçme haklarının ellerinden alınmaları isteniyordu.

Tüm bu olaylar neticesinde büyük endişe duyan Yahudiler, bu durumdan tek çıkış yolu olarak ‘siyonizmi’ görüyorlardı. Siyonist lider Theodor Herzl, ‘Beni siyonist yapan Dreyfus olayıdır.’ demiştir.

Bir gerçek ki Dreyfus olayı, münferit bir olay değildi. Farklı yerlerde farklı şekillerde antisemitik hareketlerle karşılaşmak mümkündü. Bu olaylar neticesinde Yahudilere göre anavatana dönüş zamanı geldiği görülüyor ve Paris’te ortaya çıkan Theodor Herzl’in önderliğinde kendilerini geri dönüş çalışmalarına adıyorlardı.

Dreyfus olayı, Theodor Herzl’ı olayları incelemeye iten, siyonizmin liderliğine getiren ve kelebek etkisiyle günümüz meselelerine yol açan olay olmuştur.

 

 

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ